İNGİLİZCE ÖĞREN DERSLERİ – 2
İngilizce nasıl öğrenilir ? İngilizce kelime nasıl çalışılmalıdır ? İngilizce de kullanılan en önemli kelimeler nelerdir ? İngilizce öğrenmeye nerden başlamalıyım ? Bu ve benzeri sorulara cevap aradığımız İngilizce Öğren Dersleri -2 adlı yazımızla karşınızdayız.
Başlayalım
İNGİLİZCE ÖĞREN -2
Kelime : accurate
Anlamı : tam, doğru, yanlışsız
Admittedly, the engineer’s report was relatively unimaginative, but it was on the whole accurate.
Kabul etmek gerekir ki mühendisin raporu pek yaratıcı değildi, ama bütünüyle doğru idi.
Kelime : inconsiderately
Anlamı : düşüncesizce
He was behaved inconsiderately on many occasions, so this instance of impoliteness is hardly surprising.
O pek çok durumda düşüncesizce davranmıştır, onun için bu kabalığı hiç şaşırtıcı değil.
Kelime : persuade
Anlamı : ikna etmek
At the meeting, even though he spoke well, he was unable to persuade the other members.
Toplantıda çok iyi konuşmasına rağmen, diğer üyeleri ikna edemedi.
Kelime : intention
Anlamı : niyet
When they called Bronson to head office I’m quite sure it was not their intention to promote him to branch manager.
Bronson’ı ana binaya çağırdıkları zaman, onların niyetlerinin onu şube müdürü olarak terfi ettirmek olmadığından eminim.
Kelime : notably
Anlamı : özellikle, gözle görülür bir biçimde
Bartok was influenced as much by the musical innovations of Debuasy and Starvinsky as by East European, notably Hungarian, folk music.
Bartok, Debuasy ve Starvinsky’nin müziksel yenilikleri kadar özellikle, Macar folk müziğinden etkilenmişti.
Kelime : clarify
Anlamı : açıklığa kavuşturmak
Journalists asked the Prime Minister so many questions that finally he felt it necessary to clarify the statement.
Gazeteciler Başbakan’a o kadar çok soru sordular ki, sonunda o durumu açıklığa kavuşturmak ihtiyacı hissettti.
Kelime : rugged
Anlamı : engebeli
Geological activity in this region has produced a landscape that is at once rugged and forbidding.
Bu bölgedeki jeolojik aktivite öyle bir alanı üretmiştir ki, hem engebeli hem de ürkütücüdür.
Kelime : reluctant
Anlamı : (to) gönülsüz, isteksiz
It now appears that while US leaders are still willing for the nation to exert itself abroad and give large amounts of foreign assistance, the American public is reluctant to go along with these policies.
Şimdi öyle görünüyor ki Amerikan liderler hala ulusun dışarda kendi gücünü kullandırmaya ve dışarıya önemli miktarda destek vermeye istekliyken, Amerikan toplumu bu politikanın devamı konusunda isteksizler.
Kelime : hardly
Anlamı : hemen hemen hiç (cümleye olumsuz anlam verir.)
It is hardly surprising that the art of ancient America remains the most mysterious and the least accessible.
Eski Amerikan sanatının en çok gizemli ve en az anlaşılabilir durumda kalması hiç te şaşırtıcı değildir.
Kelime : compatible (with)
Anlamı : uyumlu, ile bağdaşan, uygun, uzlaştırılabilir
The argument he has put forward is hardly compatible with the information we have so far received on the case.
Ele aldığı (önerdiği, ileri sürdüğü) tartışma konusu bilgiyle hemen hemen hiç uzlaşmıyordu ki biz durumu çok geç kavradık.
Kelime : withdrawn
Anlamı : geri çekilmek
If the situation in Somalia improves, a significant part of the allied forces will be withdrawn.
Somali’deki gerginlik artarsa, müttefik güçlerin önemli bir bölümü geri çekilecek.
Kelime : dazzling
Anlamı : büyüleyici, göz alıcı
At the opening night of the new production of Aida the guest soprano gave a superb a truly dazzling performance.
Aida’nın gala gecesinde misafir soprano mükemmel, gerçekten göz alıcı bir resital verdi.
Kelime : illuminated
Anlamı : açık, aydınlık
The topics included in the conference programme are not as illuminated as one might have hoped.
Konferans programındaki konular herhangi bir kişinin umduğu kadar açık değil.
Kelime : conclusively
Anlamı : sonuca götürücü biçimde, kesince
Scarcely any, of the announcements could be convincingly substantiated by concrete test proof. Beyan edilen ifadelerin, eğer varsa, bir kaçının somut deneysel kanıtla doğruluğu kesin biçimde kanıtlanabilirdi.
Kelime : constituted
Anlamı : oluşturmak, meydana getirmek
The British entry into the European Community has constituted a new line of policy.
İngiltere’nin Avrupa Topluluğu’na girişi yeni bir politika hattı oluşturmuştur.
Kelime : relent
Anlamı : yumuşamak, acımak
As he has unyieldingly withstood a wide range of political weight on this issue for so long, it is far-fetched that he would yield at this stage.
Bu konuda şimdiye kadar her türlü politik baskıya kararlı bir şekilde (inatla) karşı çıktığı için, bu aşamada yumuşaması olası değil.
Kelime : survivors
Anlamı : hayatta kalan, kazadan kurtulan
On the third day of the shipwreck they gave up all hope of finding any survivors.
Gemi kazasından sonraki 3. gün, onlar hayatta kalanları bulma ümidini kaybettiler (vazgeçmek, pes etmek).
Kelime : solely
Anlamı : yalnızca, tek başına
The allocation made by the budget committee can be used solely to finance work on child health.
Bütçe komisyonu tarafından yapılan bölüştürme (tahsis, ödenek, ayırma) sadece çocuk sağlığı konusundaki çalışmada kullanılabilir.
Kelime : ultimate
Anlamı : son, en büyük, en iyi
I don’t approve of the methods he is using, but his ultimate aim, as regards the project, is admirable.
Onun kullandığı metotları kabul etmiyorum, fakat proje konusundaki son amacı takdir edilebilir.
Kelime : promotion
Anlamı : terfi
If he gets this promotion it will help him to recover his self-confidence
Eğer bir terfii alırsa, bu onun kendine olan güveninin artmasına yardımcı olacak.
Kelime : maintenance
Anlamı : bakım, koruma
Among the issues confronting span designs, the most genuine ones are those of support and repair
Köprü yapım mühendislerinin karşılaştığı problemler arasında en ciddi olanları bakım ve onarımdır.
Kelime : clear
Anlamı : aklamak, temize çıkarmak
The testimony of the last witness clear the accused of all suspicion.
Son tanığın ifadesi suçluyu tüm kuşkulardan arındırıyor (temize çıkarıyor).
Kelime : refrain (from)
Anlamı : kaçınmak, geri durmak
By all means, give all the medical details, but do refrain from giving any names.
Tabiki, bütün tıbbi ayrıntıları verebilirsin (ver), ama isimlerini vermekten kesinlikle kaçın.
Kelime : captivate
Anlamı : gönlünü çelmek, büyülemek
Mark’s warm and humorous personality captivate everone at the conference.
Mark’ın sıcak ve esprili kişiliği konferanstaki herkesi büyüledi.
Kelime : set about
Anlamı : başlamak
I might want to open a private old individuals’ home however I don’t know yet how to set about it.
Yaşlı insanlar için özel bir ev açmak istiyorum, ama henüz bu işe nasıl başlıyacağımı bilmiyorum.
İNGİLİZCE ÖĞREN DERSLERİ -2 SONUÇ:
Bugün İngilizce Öğren Dersleri -2 adlı yazımızı sizlerle paylaştık.İngilizcenin önemini ifade etmeme gerek yoktur diye düşünüyorum.Bu öneme binaen elimizden geldiğince ingilizce konusunda farklı bir yaklaşımla yardımcı olmaya çalışacağız.
İyi Çalışmalar