İNGİLİZCE ÖĞREN DERSLERİ – 1
İngilizce nasıl öğrenilir ? İngilizce kelime nasıl çalışılmalıdır ? İngilizce de kullanılan en önemli kelimeler nelerdir ? İngilizce öğrenmeye nerden başlamalıyım ? Bu ve benzeri sorulara cevap aradığımız İngilizce Öğren Dersleri -1 adlı yazımızla karşınızdayız.
Başlayalım.
İNGİLİZCE ÖĞREN
Kelime : misuse
Anlamı : yanlış kullanım, kötü amaçla kullanım
One noteworthy point of the new constitution is to keep the abuse of intensity by any lion’s share.
Yeni anayasanın önemli bir amacı, gücün çoğunluk tarafından kötü amaçla kullanımını önlemektir.
Kelime : oversimplified
Anlamı : basite indirgenmiş, aşırı derecede basitleştirilmiş.
I thoroughly enjoyed the lecture; it wasn’t oversimplified but it wasn’t too scholarly, either.
Konferanstan tümüyle hoşlandım, çok basite indirgenmiş değildi, fakat çok ta bilimsel/ilmi (ayrıntılı) da değildi
Kelime : distinguished
Anlamı : tanınmış, seçkin, üstün
His poetic output may not be large but, nevertheless, Ted Hughes is generally regarded as one of the distinguished poets of our time.
Onun şiir üretimi çok fazla olmayabilir, ama yine de, Ted Hughes genellikle zamanımızın tanınmış (seçkin) şairlerinden biri olarak kabul edilir.
Kelime : fluctuate
Anlamı : inip çıkmak, dalgalanmak
Through the winter, the bank rates were reasonably steady, but they have started to fluctuate again.
Kış boyunca banka faizleri oldukça düzenli idi, fakat tekrar dalgalanmaya başladı.
Kelime : immediately
Anlamı : hemen, derhal; direk olarak, kesin, tam olarak
The criticism he made concerning the annual fiscal report was immediately to the point.
Onun yıllık bütçe (mali) raporu ile ilgili yaptığı eleştiri tam (kesin) olarak doğru (yerinde) idi.
Kelime : verify
Anlamı : doğrulamak
We will rehash the investigation twice with a specific end goal to confirm the outcomes
Sonuçları doğrulamak için, deneyi iki kez tekrarlayacağız.
Kelime : severed
Anlamı : kopmak, bölünmek ,ayrılmak (severe:katı, sert, şiddetli)
Diplomatic relations between the two countries, which were severed during the war, have not yet been restored.
İki ülke arasında savaş sırasında kopan diplomatic ilişkiler, hala düzelmedi.
Kelime : composed
Anlamı : (n). sakin kalma (v). oluşturmak, düzenlemek
People who are constantly in the public eye must learn to remain composed in the face of criticism.
Sürekli olarak kamu oyunun gözü üzerlerinde olan insanlar, eleştri ile yüzyüze geldiklerinde sakin kalmayı öğrenmelidirler.
Kelime : objection
Anlamı : (n) (to) itiraz, karşı çıkma
They raised no objection to his prolonged leave of absence since they didn’t want to lose him altogether.
Onu tamamen kaybetmek istemedikleri için onun uzun sure yokluğuna hiç itiraz etmediler.
Kelime : precautions
Anlamı : önlemler
As the states of the endeavor are probably going to be serious, you would be wise to play it safe
Uzun yolculukların koşulları çok zor olabileceğinden, gerekli önlemleri alsan iyi olur.
Kelime : embarked
Anlamı : bir işe başlamak, girişmek
It was felt that the EC (European Community) had embarked on a program of economic change that the member states could not sustain.
Avrupa Topluluğunun (Birliği) üye ülkelerin sürdüremediği ekonomik değişiklik programını başlattığını duyurdu.
Kelime : confidence
Anlamı : güven, itimat
To be a leader it isn’t sufficient to be persevering and proficient; one should likewise have the capacity to motivate certainty.
Lider olabilmek için çalışkan ve bilgili olmak yetmez, kişinin ayrıca güven duygusu oluşturabilmesi gereklidir.
Kelime : committed (to)
Anlamı : kendini bir davaya atamak; yasadışı, kötü bir şey yapmak.
The two major political parties in Britain have currently committed to extreme and radically different approaches to the solution of Britain’s economic problem.
İngiltere’deki iki büyük parti, İngiltere’nin ekonomik problemlerine çözüm olacak büyük, köklü farklı yaklaşımlar için kendilerini adadılar.
Kelime : superficially
Anlamı : yüzeysel olarak
I have looked through the report, however I should concede, just externally
Raporu gözden geçirdim, fakat Kabul etmeliyim ki yüzeysel olarak.
Kelime : consumption
Anlamı : tüketim, harcama
The rise in energy consumption has led to a reduction of fossil fuels that the world must use.
Enerji tüketimindeki artış, dünyanın kullanması gereken fosil yakıtları miktarında azalmaya yol açmıştır.
Kelime : appreciate
Anlamı : takdir etmek
I believe that leaders must take an effort to stay open-minded and try to appreciate another person’s point of view.
İnanıyorum ki liderler açık fikirli olmak için çaba sarfetmelidirler ve diğer kişinin görüş açısını takdir etmeye çalımalıdırlar.
Kelime : depressing
Anlamı : sıkıntı veren, bunaltan
We must find some way to give them fairly complete and realistic picture of the situation, but without depressing them too much
Onlara sunabilecek, durumu açıklayan oldukça tam ve gerçekçi bir yol bulmalıyız, ama onları çok fazla bunaltmaksızın.
Kelime : embark (on)
Anlamı : bir işe başlamak, girişmek
Any child left to its own devices for too long is likely to embark on some dangerous enterprise.
Kendi oyuncaklarından uzun bir sure uzak kalan bir çocuk, bazı tehlikeli girişimlere başlar.
Kelime : acutely
Anlamı : ciddi olarak, akut olarak, çokca
Industry all in all was seriously influenced by the limitations, yet it was the high innovation division that endured generally intensely
Endüstri, bütün olarak sınırlamalardan kötü şekilde etkilendi, ama en ciddi olarak etkilenen yüksek teknoloji idi.
Kelime : competition
Anlamı : yarışma, rekabet
Kodak Company now faces stiff competition both from abroad and from rival firms at home.
Kodak şirketi şimdi hem yut içi hem de yurt dışındaki rakip firmalarla kıran kırana bir rekabetle karşı karşıyadır.
Kelime : put out
Anlamı : canını sıkmak, hayal kırıklığına uğratmak
He was somewhat put out when he discovered that his proposition had been turned down
Teklifin reddedildiğini öğrenince oldukça canı sıkıldı (düş kırıklığına uğradı).
Kelime : disappointed
Anlamı : düş kırıklığına uğramış
A couple of individuals appreciated the show, yet the greater part were unmistakably disillusioned.
Bir kaç kişi sergiyi beğendi, fakat çoğunluk açıkça düş kırıklığına uğradı.
Kelime : yield to
Anlamı : boyun eğmek, teslim olmak
Inferable from different advances in present day solution, certain illnesses that were apparently serious currently respect treatment.
Modern tıptaki çeşitli gelişmelerden dolayı, tedavi edilemez gibi görünen bazı hastalıklar şimdi tedaviye boyun eğiyor (cevap veriyor).
Kelime : vast
Anlamı : geniş, çok büyük, çok miktarda
Although the partners seem to be in agreement on situations of management, there is still a deep difference of opinion among.
Yönetim konusunda ortaklar tam bir anlaşma içinde imiş gibi görünmelerine rağmen, gerçekte aralarında çok büyük görüş ayrılığı var.
İNGİLİZCE ÖĞREN DERSLERİ -1 SONUÇ:
Bugün İngilizce Öğren Dersleri -1 adlı yazımızı sizlerle paylaştık.İngilizcenin önemini ifade etmeme gerek yoktur diye düşünüyorum.Bu öneme binaen elimizden geldiğince ingilizce konusunda farklı bir yaklaşımla yardımcı olmaya çalışacağız.
İyi Çalışmalar